11 Temmuz 2014 Cuma

AÖF Sosyoloji Sergüzeşti

2010 Kasım ayı. Üniversite yıllarının ortasından itibaren ilgimin arttığı ve okumadığım için içimde ukte olarak kalan Sosyoloji bölümüne AÖF kaydı için Antakya'ya gittim. Açıköğretim Fakültesinde, Sosyoloji birkaç bölüm ile birlikte önceki sene açılmıştı, fakat ben ancak önceki senenin ortasında bundan haberdar olduğum için o zaman kayıt yapabiliyordum. 

Antakya'ya vardığımızda bizi uzun bir kuyruk bekliyordu. Yaklaşık 8 saatlik bir beklemenin ardından, tam tünelin sonundaki ışığa yetişmişken mesai bitti ve o gün kayıt yapamadım. Nerdeyse kayıt yapmaktan vazgeçecektim, ama eşim ve ablamla beklediğimiz o sekiz saatin hatırına ertesi gün tekrar gelmeye karar verdim. Nitekim ertesi gün tekrardan gittim, neyseki bu kez bir kaç beklemenin ardından kayıt yaptım.

Hem ilk dönemin acemiliği ile, hem de kitapların elime geçmemesinden dolayı pek bir çalışma imkanı bulamadan ilk vizeler geldi. Sabah erkenden uyanıp Antakyaya gitmeliydim. Zamanında uyandım. Fakat gel gör ki - ilk dönemin acemiliği ya - eyvah, elimde AÖF öğrenci kartı yoktu. Yine bir gitsem mi, gitmesem mi ikilemi, ümidi kesmiş ve bu sevdadan vazgeçeyim diyecekken, büronun sınav günleri de açık olduğu haberini alıp gitmeye karar verdim. Büroya son anlarda yetiştim, neyseki söylendiği gibi büro açıkmış, kimlik kartını aldım, bereket ki sınav yerime de son anda yetiştim ve sınava girdim. İlk dönemin acemiliği ile 3 dersten kaldım.

Geldik ikinci döneme. Antakya yolu meşakkatli olduğu kadar bezdiriciyde de. Bu bezginliği ve meşakkatli yolu da, sadece Sosyoloji hevesi ile değil, ancak başa gelen zorlukların hatırına göze alıyordum. Yine ikinci dönem finalinde başıma gelen bir olay yavaş yavaş oluşmaya başlayan bezginliği götürüp, hevesimi tekrardan güçlendirdi: Sınavlara İskenderun'dan gittiğim için, ancak son anlarda ulaşabiliyorum. Her sınav öncesi uzmanlar tarafından altı çizilerek tavsiye edilen, "sınava girilecek merkezi önceden görmek" de hak getire. Final döneminde yine meşakkatli bir yolun ardından son anlarda okulu buldum, salona koşa koşa yetiştim, fakat sınavın başlangıcından tam tamına 15 dakika geçmişti. Bu 1 dakika daha geç kalırsam salona alınmamam demekti. Nitekim salon görevlisi saatinin 16 geçtiğini söyledi. Fakat nasıl olduysa 15'te karar kıldık, ama bu sefer de bina görevlisinden onay istedi. Neyseki bina görevlisi işi uzatmayıp sınava girmeme izin verdi de bir dönüm noktasını daha, "hiç olmazsa bunların hatırına" devam edeyim diyerek geçtim.

İlk sene ve iki dönemin ardından geride 3 ders kalmıştı. Bu yine, Eylül ayında, Antakya yollarının gözükmesi demekti. Bir hafta sonunun daha dolması demekti. Yine bir gitmsem mi, gitmesem mi kararsızlığı. Ama yine de kendimi bütünlemelere gitmeye ikna ettim. Fakat içimden -derslerin herhangi birisinden kalır ve sene uzatırsam devam etmeme - şartı ile. Yine tam sınav başlama anında okul önüne vardım. Neyseki bu sefer yanımda arabayı teslim edebileceğim birileri var da arabayı park ederek vakit kaybetme problemi yok. Arabayı teslim ettim ve sınava gireceğim. Fakat, eyvah, elimde sınava gireceğim kalem yok. Sanırım Ösym'nin kalem vermesinin rahatlığı ile bunu pek düşünmemişim. 15 dakikam var. Fakat, işin kötüsü, kalem alabileceğim açık bir kırtasiye de yok. Ne yaptığımı bilmeden sokakta aşağı yukarı koştum, bu arada, arada kırtasiye ile ilgili oraya buraya soruşturuyorum. Sonra bir çiçekçiye girdim ve sağolsun bana bir kalem verdi ve beni -açık olmayan- kırtasiye arayışından kurtardı. Sınava girdim ve 3 dersi de geçip okulu uzatma tasasından kurtuldum ve böylelikle ikinci sınıfa geçtim.

İkinci sınıfta AÖF Kredili sisteme geçti. Bu her dönem 45 kredi alarak(normalde 30 kredi) okulu iki senede bitirebilmem demekti. İkinci sınıfın ilk dönemi ve finaller. Ocak ayı ve Antakya'ya 10 yıl sonra kar yağıyor. İskenderun'un yüksek yerleri de kimbilir kaç yıl sonra kar görüyor. Fakat bunu ancak Belen Geçidi'ne varınca görüyorum. Belen Geçidi'nde bu yöre insanları ve araçlarının hiç de alışık olmadığı kış şartları. Karda patinajdan yolun kenarına demirlemiş araçlar, geçidin en aşağısından yukarıya kadar sonu gözükmeyen bir kuyruk. Araba ile ite kaka yol alıyoruz, greyderler yolu açmaya çalışıyor, yol tuzlanıyor, tabi bu arada saat de durmuyor, elbette izafiyet teorisini ispatlarcasına nisbeten çarçabuk. Yine gideyim mi, gitmeyeyim mi, gidersem yetişir miyim ikilemi. Tabi bu arada önceki senelerde yaşadığım ve -nasıl olduysa- geçilen meşakketler geliyor aklıma. Bu ikilem ile yol alırken artık bir noktada ümidimi tamamen kaybettim ve dönmeye karar verdim. Ve fakat bu sefer de araya refüj girdiği için ve de geride hiçbir manevra yapmanıza imkan vermeyen bir konvoy, ve de yol şartları, olduğu için geriye dönme şansım kalmıyor, ve mecburen bir yere kadar yola devam etmem gerekiyor. Bu mecburi devam esnasında, yine yol bir anda rahatlıyor ve arabalar tekrar akmaya başlıyor. Umut tekrar beliriyor. Ve Belen geçidini aşıyoruz. Bu arada kar devam ediyor ama trafik akıyor. Kar üzerinde normalde yapmaya cesaret edemeyeceğim hızla, varmaya çok da ümidimin olmadığı bir şekilde yola devam ediyoruz. Mustafa Kemal Üniversitesi'ndeki sınav merkezine sınav başlangıcından 10 dakika sonra yetişip arabayı gördüğüm ilk yere, rastgele park edip kendimi içeri atıyorum ve neyseki sınavlara yetişiyorum. Sınavdan sonra çıktığımda kapı önünde sınava yetişemediği için ağlayanlar, kendi kısmetime mi sevineyim, onların kısmetsizliğine mi?

Her seferinde yaşadığım bu yol maceralarından sonra buna bir çare bulma düşüncesi ile sınav merkezini Osmaniye ye aldım. Bunun faydası da oldu nitekim. İkinci dönem bir yol macerası yaşamadım, kredili sistem ve Çan eğrisi sisteminin de faydası ile ikinci sınıfı kayıpsız geçtim.

Üçüncü sınıf -ve de her dönem 45 kredi aldığım için son sınıf- ilk dönemi. Bu kez artık biraz daha temkinli davranıp zamanında gitmeye çalışıyorum. Artık navigasyon da olduğu için gireceğim yerlere daha kolay ulaşıyorum. Yine vize zamanı yarım saat önceden gidip okulun önünde derslere çalışmak için yerimi aldım. Sınava 5 dakika kalana  kadar arabada, yanımda getirdiğim bilgisayardan derslere baktım. 5 dakika kala sınava salonuna girmek için gittim, fakat heyhat, yanlış yerdeymişim. Okulun yeri değişmiş ve navigasyonda güncellenmemiş. Nasıl olur, falandır, filandır derken kendimi arabaya atıp arabayla yola koyuldum. Fakat nereye gittiğimi dair kafamda hiç bir fikir yok. Neyseki yolda birine sormak aklıma gelip üstünkörü bir tarif aldım. Aşina olmadığım bir şehir, bilmediğim sokaklar ve adını dahi tam bilmediğim okul. Fakat genelde yol şaşırdığımda üstünkörü, ezbere yol alarak yol bulmada kısmetim ve bahtım açık oluyor. Bu sefer de üstünkörü, acele tarif ile okulu bulup sınav başladıktan 10 dakika sonra sınava girebildim. Evet kısmette bu kez de dersleri geçmek var mış.

Ve geldik son döneme. Daha öncesinde de ders kaydını yapıp parasını - aradaki faiz ile - geç yatırdığım olmuş ve hiçbir problem yaşamamıştım. Fakat bu sefer öyle olmadı. İnternetten almam gerekan tüm dersleri alıp kaydımı yaptım. Fakat önceki tecrübelerin rahatlığı ile, işten de izin almamak için,  harcı sonraya, müsait bir zamana, bıraktım. Normal zamanından bir kaç gün sonra parayı yeğenime verip yatırmasını istediğimde şok ile yüzleştim; "Böyle bir öğrenci kaydı yok". Sistem değişmiş ve zamanında harç yatırmayınca kayıt donduruluyormuş.  Yapacak bir şey yoktu ve yoktan yere, 3 senede bitecek okul 4 yıla uzamış oluyordu. Mecburen, ilk dönemi boş geçip, geleceks enenin ikinci dönemini, yani 1 sene beklemeliydim.

Ve 2014 baharı. Kaydımı bu sefer zamanında yaptım. Çok şükür bir olumsuzlukla karşılaşmadan, maceralı bir süreçten sonra Açıköğretim Sosyoloji mezunu oldum. Bakalım bu yol nereye çıkacak.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder